Akyaka & Akbük: Dağların Arasından Cennete Doğru
Marmaris‘te ikinci günümüz namı-ı diğer Marmaris Yol Maceraları Vol.2 🙂
Hala Marmaris şehir merkezinde ya da konakladığımız İçmeler bölgesinde gezmeden teker teker planımızdaki diğer yerleri görmeye devam ediyoruz. Bugün hedefimiz Akbük’e doğru devam ederek Akyaka, Sedir Adası, İncekum’u gezmek. Hadi başlayalım, yolumuz uzun…
“Marmaris-Muğla yolunun 12. kilometresinde Çamlı Köyü tabelasından sapın.” diye bir bilgi okuduğumuzda, 12. kilometreyi nasıl bulacağız diye biraz panik yapmış ve kilometre hesabına girmiştik. Ama böyle bir telaşa hiç gerek kalmıyor çünkü zaten gözünüzü işaret tabelalarından ayırmadan sakin sakin araç kullanırsanız kahverengi tabelada Sedir Adası (Cleopatra Island) okunu çok rahat görebiliyorsunuz.
Sedir adası çıkışından sonra ulaştığımız Çamlı Köyü içinde ilerlerken, birbirinden şirin mekanlar ve kahvaltı, gözleme, açık büfe kelimeleri dikkatimizi cezbediyor. Elif’in Çilek Bahçesi, Çınar Restoran, Pınar At Binicilik kahvaltı için bu civarda önerilen yerler. Ama biz kahvaltı ile vakit kaybetmemek adına bu seferlik tüm bu renkli ve şirin mekanları es geçiyoruz. Yaklaşık 6 km. bu şekilde yol aldıktan sonra Çamlık İskelesi‘ne ulaşıyoruz. Burası Sedir Adası‘na kalkan teknelerin hareket noktası. Müze kartınız yoksa tekne icin 20 TL, adaya giriş için 20 TL olmak üzere, toplam 40 TL ücret ödüyorsunuz. Ada zamanında Kleopatra’nın denize girdiği bir yermiş. Kısa bir süre önce buradan kum çalındığı için, Mısır’dan özel bir sarı kum getirtilmiş ve o zamandan beri de kuma ayak basmak yasaklanmış. Adada gezebileceğiniz birkaç tane ören yeri ve denize girebileceğiniz iskeleler mevcut.
Biz adaya geçmeden önce İncekum‘u keşfetmek için yola devam ediyoruz. Yaklaşık 5-6 km daha virajlı yollardan ilerledikten sonra hedefimize ulaşıyor ve aracımızı park ediyoruz. İncekum plajina ulaşmak için Çamlı köyünden itibaren yol boyunca takip edebileceğiniz işaret levhaları var, GPS’e takılıp bizim de düştüğümüz tuzağa düşerek U dönüşü yapmak zorunda kalmamanız adına özellikle belirtelim. Plaja geçmek için 10 TL vererek traktörlere binmeniz veya yaklaşık 1,5 km’lik bu mesafeyi yürümeniz gerekiyor. Eğer yanınızda katlanabilir sandalye ve yiyecek içecek götürürseniz yol boyunca bazı sakin ve kuytu alanlarda da denize girebilirsiniz. Ama bizim gibi hazırlıksız yola çıktıysanız traktöre binip son durakta inerek, ağaçların gölgesine yerleştirilmiş sezlongları kiralayabilir ve plajın diğer tüm imkanlarından yararlanabilirsiniz.
Incekum Gökova Körfezi’nin en şahane noktalarından biri. İpek gibi kum ve turkuaz renkli efsanevi bu deniz karşısında ağzımız açık kalıyor. Yarım saat mola veren tur tekneleri sakinliği bir nebze bozsa da bu inanılmaz manzara karşısında insan resmen huzur buluyor. Denize girdiğiniz anda bu ipeksi kumda yürürken adeta masaj etkisi hissediyorsunuz. İçinden çıkmak istemeyeceğiniz deniz ise tek kelime ile şahane.
İncekum’da tahminimizden uzun kaldığımız için bugünki planı bozmamak namına tekrar yola koyuluyor ve Sedef Adası’na uzaktan bir bakış atarak, “Bir dahaki sefere!” deyip yola devam ediyoruz.
Anayoldan Gökova’ya doğru ilerlerken ünlü aşıklar yolunda fotoğraf molası veriyoruz. Sağlı sollu çam ağaçları ile kapanmış, Marmaris girişinde yer alan bu uzun dar yolu daha Muttaş servisleri ile Marmaris’e gelmeden bir yolcunun telefon görüşmesi sırasında duymuş ve merak etmiştik. Sonradan öğrendiğimize göre bu yol fotoğraf çekimleri için bir uğrak noktaymış. Biz de gitmezsek olmaz diyoruz ve birkaç tane atlayan zıplayan fotoğraf karesi ardından yine Akyaka’ya devam ediyoruz.
Akyaka‘da ilk durağımız olan Azmak Çayı kenarındaki Mercan Vira Vira restoranda oturuyoruz. Türk kahvelerimizi yudumlarken Azmak’ta hareketsiz yatan ve akıntı ile sürüklenen insan vücutları başta çok komik görünüyor ama zamanla manzaraya alışır hale geliyoruz.
Azmak çayı ritüeli: çayın bir noktasından kendini suya bırakan insanlar, buz gibi suda bir müddet sürüklenip akıntıya karşı zor bela durmayı başardıktan sonra karaya çıkıp, başlangıç noktalarına yürüyerek bir defa daha suya bırakıyorlar kendilerini. “Sıkıysa akıntıya karşı yüzün.” diye gülüşüyoruz aramızda. Sonra biz de daha fazla direnemeyip bu deneyimi yaşamak için giriyoruz Azmak’ın deli soğuk sularına. Gerçekten de buz gibi suda kendini bırakmak önce insanı biraz tedirgin ediyor zira karşıdan ya da arkadan gelen tekneler ve kaz sesleri ile burası oldukça yabancı olduğumuz bir ortam.
Ama hemen ardından gelen ikinci turda suyun altını da görebilmek için deniz gözlükleri takılıyor, artık üçüncü turda ise baya baya yıllardır buraya gelen yerliler gibi kıyıda meraklı sorular soran “turistler”i çaya girmeleri için cesaretlendiriyoruz. Başta komik gelen bu çayda sürüklenme ritüelini daha fazla abartmamak ve zaman kaybetmemek adına kendimizi zor bela durduruyoruz. Azmak Çayı boyunca kısa bir yürüyüş yaparak çayın denize döküldüğü noktada yer alan Akyaka plajına varıyoruz. Yol boyunca birçok hediyelik eşya satan tezgah, restoran ve tur tekneleri arasından hafta içi olmasından dolayı yavaş yavaş yürüyebildiğimize şükrediyoruz.
Akyaka kite sörf için çok popüler bir yer. Belki sezon bittiği için belki de hafta içi olmasından dolayı normalde gökyüzünü dolduran rengarenk kiteları göremiyoruz. Akyaka plajı ise oldukca geniş ve arkasında dağ, önünde uçsuz bir deniz manzarası ile keyifli bir ortamı var. Plaj hınca hınç dolmuş. Dilerseniz şezlong kiralayabiliyor dilerseniz de havlunuzu serip kuma uzanabiliyorsunuz. Ama biz burada denize girmiyoruz çünkü daha 26 km’lik ve yaklaşık 45 dakika sürecek bir yolculuğumuz ve tick atmamız gereken son bir durağımız daha var, ki o da Akbük.
Akbük’e doğru sol tarafımızda çam ağaçlarının bir bir sıralandığı bir uçurum, sağ tarafımız da kayalıklarla çevrelenmiş bir orman içinden geçen dar yoldan ilerliyoruz. Yol epey virajlı.
Manzaraya dalmamak için kendimizi zorluyoruz. Çardak Restoran ve şezlongların kurulduğu yamacı gördüğümüzde içimiz rahatlıyor çünkü dönüşte de bu yoldan geleceksek artık aç kalmayacağımızı biliyoruz. Bu arada GPS dümdüz ilerleyin demeye devam ediyor. Akbük’te güneşi batırabilmek için hem temkinli hem de olabildiğince hızlı ilerliyoruz biz de.
Sonunda Akbük koyuna vardığımızda tüm zahmete değdiğini görüp derin bir rahatlama yaşamamak elde değil. Sakin, huzurlu ve çok özel bir yer burası. Ve bu duyguları daha hiç birşey görmemişken, araçtan adımınızı atar atmaz hissediveriyorsunuz. Koy boyunca uzanan taşlık plajda tek sıra halinde dizilmiş şezlonglar arasından güneşin batışında denize girmek bizi mutluluğun zirvesine taşıyor. Deniz o kadar berrak ve o kadar dingin ki burada tüm gün uyuyabilirmişiz gibi huzurlu hissediyoruz.
Koyda yok yok. Market, restoran, cafe. Burada neye ihtiyacınız varsa bulabilirsiniz. Girişte gördüğümüz jandarmalar sayesinde, o kadar ıssız yollardan geldikten sonra kendimizi bir anda garip bir şekilde güvende hissediyoruz. Kamp yapılacak temkinli ve tek kelime ile muhteşem bir koy Akbük. İnsanın bütün gün parmak arası terlik ve deniz mayosu ile gezebileceği kadar rahat, tüm sıkıntı ve dertlerini unutturacak kadar keyifli, yeniden doğmuşcasına mutlu ve huzurlu hissetirecek kadar bakir ve sessiz bir koy. Burada tek derdiniz sürekli peşinizde vız vız gezen arılar. Bu yüzden de her yerden yanmış türk kahvesinin “arı savar” olarak bilinen kokusunu alabiliyorsunuz. Eğer arılar ile sıkıntınız yoksa, biz yapamadık ama siz burada mutlaka kamp yapın ya da en azından bir akşam yemeği yemeden dönmeyin.
Hava iyice kararmaya başlamadan, fonda klasik müzik, sağ tarafımızda “Yok böyle şey!” dedirten bir manzara eşliğinde günü noktalıyoruz. Araçta kimseden çıt çıkmıyor zira hepimiz bugün gördüklerimizi sindirmekle meşgulüz. Tüm yazı boyunca anlattığımız yerlerin hafızamıza kazınan kareleri film şeridi gibi geçiyor aklımızdan. Dönüşte Azmak Çayı’nın başladığı yerde yer alan meşhur Cennet Restoran’da (ki buradan sazlıklar arasında yapılan tekne turlarına da binebilirsiniz) akşam yemeği yemeli miyiz diye düşünürken saatin farkına varıp vazgeçiyoruz. Çünkü akşamki planımız Marmaris’in gece hayatına göz atmak.
Marmaris-Akyaka-Akbük Koyu arası bu güzergah tüm koşuşturmaya kesinlikle değiyor. Ama siz siz olun yola erken çıkıp, Çamlı’da kahvaltı, Sedir Adası keşfi ve Akbük’te akşam yemeği yemeden dönmeyin. Bizim biraz tecrübesizliğimize geldi ama en kısa zamanda telafi etmeye söz verdik.
- Marmaris’te birinci gün: Marmaris Yol Macerası Vol.1: Selimiye-Bozburun yolculuğu yazımızın detaylarını buradan okuyabilirsiniz.
- Marmaris’te üçüncü gün: Palamutbükü ve Datça şehir merkezi araba yolculuğumuz sırasında gezdiğimiz ve gördüğümüz herşeyi buradan okuyabilirsiniz.
- Marmaris’te dördüncü gün: Dalyan’a yaptığımız tekne turu sırasında gördüğümüz İztuzu plajı, Dalyan çamur banyosu ve kıral mezarları ile ilgili detayları buradan okuyabilirsiniz.
- Marmaris’te beşinci gün: İçmeler, Amos Antik Kenti ve Turunç köyü gezimiz ile ilgili yazımızı buradan okuyabilirsiniz.
5 Yorum