Günübirlik Keşif: Palamutbükü & Datça


Marmaris yol maceları Vol. 3 için planımız Datça ve burada yer alan Palamutbükü Koyu’na gitmek.

Bu beş günlük Marmaris gezisi için biraz fazla sıkışık bir program yaptığımızı fark ettiğimiz gün de zaten üçüncü gün oldu.

 İlk gün Bozburun’a kadar giderek Marmaris-Bozburun arasında yer alan birçok köy ve koyu keşfettiğimiz yazımız için buraya tık tık

İkinci gün Akyaka’yı geçerek Akbük’e doğru giderken gördüğümüz yerleri anlattığımız yazımız için buraya tık tık

Araya bir de Marmaris’in gece hayatının yorgunluğu girince artık üçüncü gün pertimiz çıkmaya başladıysa da sesimiz asla çıkmadı shshs.. Gelelim Datça turumuzun detaylarına..

Marmaris-Datça yolunun virajlı ve dağlık yollarından ilerliyoruz. Asfalt yoldan ilerlerken Muğla Belediyesi’ni tebrik etmemek mümkün değil. Dağların içinde bu kadar güzel ve konforlu yol yapabilmek gerçekten büyük başarı. Bu güzergah karavan yolculuğu icin de ideal olurdu diye düşünürken daralan yollar, dağa çıkarken artan eğim, bu fikri bir kere daha düşünmeye itiyor bizi. Virajlar nedeniyle denizin bir sağımızda bir solumuzda kaldığı bu görkemli manzara bu şekilde bir müddet daha devam ediyor.

Yol üzerinde sol tarafımızda tick atmayı planlamadığımız İnbükü Tabiat parkını, biraz ileride küçük bir iskele ve koyu ile tepeden şahane manzarasını gördüğümüz Karacabük‘ü farkediyor ama durmuyoruz. Datça’ya 30 km kala Kovanlık Tabiat Parkı ve 200 metre sonra karşımıza çıkan Aktur Tatil Sitesi de artık iyice davetkar görününce daha fazla dayanamayıp biraz mola vermek için Aktur’ a girmeye karar veriyoruz.

Burası her şeyin tam anlamıyla “dahil” olduğu bir tatil sitesi. İçeride lüks villalardan, camping ve çadır alanına, restoranlardan market ve eczaneye, plajlardan çimen güneşlenme alanına ve çocuk parkına kadar her şey muntazam bir şekilde konumlandırılmış. Yolda gördüğümüz golf araçları ve bisikletler bu sitenin tahmin ettiğimiz kadar büyük olduğunu kanıtlar nitelikte. Yemyeşil dağlar tarafından çevrelenmiş bu koyda tekneler ve zodiaclar turkuaz rengi ile cam gibi bu denizde park etmiş belli ki denizde yapılacak aktiviteler de atlanmıyor. Bu tatil sitesindeki kısa ‘merak’ molamıza son veriyor ve tekrar kaldığımız yerden yola koyuluyoruz.

Amacımız Palamutbükü’ne gitmeden yolumuzun tam ortasında çok önerilen yerlerden biri olan Karaincir’de bir şeyler yemek ve denize girmek için duraklamak. Karaincir’e 50 metre kala, yolun sağ tarafında bir başka kahverengi tabelada Apollon Kutsal Alanı levhasını görüyoruz. Duracak gibi oluyoruz ama oldukça boş olan bu alan pek de cazip gelmiyor. Ne kaçırdık acaba diye meraklanırken sonunda hedefimize vardığımızı söyleyen GPS bizi Doris Otel’in sapağından çıkmaz bir sokakta park etmeye zorluyor, tabii biz de karşı koymuyoruz.

Karaincir Koyu girişinde bir-iki tane otel mevcut. Doris otel dışında ve arka tarafında camping alanı olan Palm Bay Beach Hotel gözümüze çarpanlardan. Otellerin sahilde kendi plajları var ama halk plajı kıvamında bir alana da yeterli sayıda şemsiye koyulmuş. Buraya kendi şezlong ya da sandalyenizi getirebiliyorsunuz. Bayram tatilinden önce izin alanlar ve genelde 48 plakalı yerli tatilcilerin doldurduğu Karaincir sahili ve denizi kum. Su dün gittiğimiz İncekum ile karşılaştırıldığında daha bulanık ama karşınızda küçük adacıkların oluşturduğu müthiş bir manzara var. Eğer çoluk çocuk sakin ve salaş bir tatil yapmak yada tam tersi tek başınıza masajlı, terapili bir kaçamak yapmak isterseniz burası tam size göre. Çünkü kumsalı oldukça geniş, rahat rahat yayılabileceğiniz bir alan mevcut ve üstüne bazı oteller spa hizmeti de sunuyorlar.

Karaincir’deki keşif molamızı tamamladıktan sonra GPSimizin dediğini yaparak Knidos Yolu‘nu takip ediyoruz. Bodrum‘a giden feribot icin sağdan bir ok verilmiş, biz soldan Palamutbükü’nü takip ediyoruz. Daracık sokaklarıyla Yakaköy‘den Palamutbükü’ne dönüyoruz. (Bu arada Marmaris’te birçok yerde karşılaştığımız “bük” kelimesinin anlamını merak edip araştırdık. Bük aslında akarsu kenarlarindaki verimli tarlalar anlamına geliyormuş, bilginize.)

Palamutbuku

İnternetten araştırdığımızda gördüğümüzün aksine daha sahile inmeden başlayan çok fazla butik otel, apart, motel olduğunu fark ediyoruz. Burada tahmin ettiğimiz gibi bir konaklama sıkıntısı yok. Bir iki yerler konuşup bilgi alıyoruz. Fiyatlar oldukça makul. Üç kişilik oda, kahvaltı ve akşam yemeği dahil 300 TL. Burada konaklama yapıp yapmayacağımıza karar vermeden önce sahile inip denizi ve plajı keşfetmek istiyoruz. İki sıra şezlongun yerleştirildiği taşlık plaj tahmin ettiğimizden biraz daha dar. Ama deniz sonsuza uzanan mükemmel bir turkuaz renge sahip. İki adım taşlar üzerinden dengede durmaya çalışarak denize girdikten sonra, suyun altının tanrının eli değmişçesine bir anda sadece kum ile kaplanmış olduğunu görüyoruz. Deniz gözlüklerinizi kesinlikle unutmayın çünkü bu koyda çok farklı türden balıklar görmeniz mümkün. Su o kadar berrak ki sosyal medyada paylaşılan su altı fotoğraflarından çekebileceğimiz bir kameramız olmamasının pişmanlığını tekrar yaşıyoruz. Palamutbükü’ nden düzenlenen tur teknelerinin park halinde olduğu liman, sahil boyunca sıralanmış salaş cafeler ve meşhur Datça bademi, zeytinleri ve bunlardan yapılan ürünlerin satıldığı tezgahlar ile dolu bu koy, inanılmaz sessiz. Kendi aramızda, içgüdüsel olarak yan yana bile kısık sesle konuşuyoruz fark etmeden. Burada sanki artık huzur doruk noktasına ulaşmış, herkeste tam bir dinginlik havası hakim.

Palamutbükü’nde biraz zaman geçirdikten sonra bu kadar huzurun bünyemizde yarattığı uyku hali azıcık fazla gelmeye başlıyor. Burada kalsak mı, yoksa görmek istediğimiz diğer yerlere doğru hareket etmeye başlasak mı ikilemine düşüyoruz. Bizim oldukça sıkışık ve zorlu bir Marmaris planımız olduğu için sonunda geldiğimiz virajlı yolları ve kararan havayı da göze alarak yola koyuluyoruz. Eğer zaman sıkıntınız yoksa siz Palamutbükü’nde bir gece konaklamalısınız.

Datca

Marmaris’e dönmeden önce Datça şehir merkezine uğramamak olmaz. Marinaya yakın bir açık otopark bulup, sahil boyunca yürümeye başlıyoruz. Biraz Bodrum’da yer alan Gümüşlük sahili havası var burada, ama biraz daha ferah ve geniş versiyonu. Denize sıfır şık restoranlar, marina boyunca hediyelik eşya satan rengarenk tezgahlar arasından geçerek, bu şirin tatil beldemize de tick atıyoruz. Tabii ki Datça magnetimizi de almayı ihmal etmiyoruz.

Dönüş yolu “Artık Kurban Bayramı ve tatili başlamış.” dedirtiyor. Bayramdan önceki bu ilk cuma günü öğleden sonra bütün gezdiğimiz yerler artık yavaş yavaş 34, 06, 35 plakaların istilasına uğramaya başlıyor. Dağlık yol tahmin ettiğimiz gibi oldukça karanlık. Son anda farlarımızı görüp hareket etmeye başlayan yaban eşeklerini son anda fark ediyoruz. Gerçekten çok dikkatli araç kullanmanız gereken bir güzergah burası.

donus

Marmaris-Datça rotası günübirlik kesif için ideal bir güzergah değil aslında. Çünkü tatilimizin ilk gününde yaptığımız Bozburun turumuzda yol boyunca görülecek birçok koy vardı ancak bu taraf çok daha bakir ve rotanın büyük bölümünde yabani hayvanlar dışında yaşam yok. Dağlar aşırı sıcaktan olsa gerek gittikçe kelleşiyor. Bozburun boyunca doyamadığımız yeşil çam ağaçları manzaramız yerine, burada kahverengi maki tipi bir bitki örtüsü hakim. Eğer Datça’yı bir rotaya dahil edecek ve bize de fikrimizi soracak olursanız, Bodrum’ dan feribotla geçmenizi tavsiye ederiz.

palamutbuku-1

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.